Iskât, kişinin sağlığında eda edemediği oruç, adak, keffâret gibi dinî mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtulması anlamını taşır.
Kişinin mazereti sebebiyle tutamadığı oruç borçlarının düşürülmesi için fidye verilmesi hususu, âyet ile sabittir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin, bir yoksul doyumuna yetecek kadar fidye ödemeleri gerekir.” (el-Bakara, 2/184) buyrulmaktadır.
Bu âyetin hükmüne göre, oruca güç yetiremeyen veya sağlık mazeretleri sebebiyle Ramazan’da ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan âciz olan kimselerin, tutamadıkları her bir gün için fidye ödemeleri gerekir. Âyette, hayatta olup oruç tutmaya sağlığı imkân vermeyenlerin fidye vermeleri söz konusu edilmektedir.
Hayatta iken imkân buldukları hâlde oruç tutmadan ölenler için oruç fidyesi ödenip ödenemeyeceği konusu âlimler arasında tartışmalıdır. Fakihlerin çoğunluğu, yukarıdaki âyet-i kerîmeden hareketle, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödeneceğini belirtmişlerdir. Bu durumdaki kimseler hayattayken vasiyette bulunmalıdırlar. Eğer vasiyet varsa mirasçıların, kalan malın üçte birini geçmediği müddetçe bu vasiyeti yerine getirmeleri gerekir. (Merğînânî, el-Hidâye, 1/124) Şayet vasiyet miktarı malın üçte birinden fazlaysa, bu fazlalık varislerin rızası ile ödenir. Eğer vasiyet yoksa varislerin kendiliklerinden gerekli fidyeyi ödemeleri de caizdir. (Mevsılî, el-İhtiyâr, 1/135)