Adakla ilgili şartlar nelerdir?
Yapılan bir adağın geçerli olabilmesi için hem adakta bulunan kimseyle hem de adağın konusu ile ilgili birtakım şartlar vardır.
Adağın geçerli olabilmesi için adakta bulunan kimsenin Müslüman, akıl sağlığı yerinde ve büluğa (ergenlik çağına) ermiş bir kimse olması gerekir (Kâsânî, Bedâi‘, 5/81-82).
Adağın geçerliliği için adak konusunda aranan şartlar ise şunlardır:
a) Adanan şeyin cinsinden bir farz veya vacip ibadetin bulunması gerekir. Mesela namaz kılmayı, oruç tutmayı, sadaka vermeyi, kurban kesmeyi konu alan adaklar geçerlidir. Hasta ziyareti veya mevlid okutma, adak konusu olmaz. Türbelerde şeker ve helva dağıtma, mum yakma, horoz kesme, bez bağlama, gibi halk arasında görülen adak âdetlerinin İslâm’da yeri yoktur.
b) Adanan şey bizzat hedeflenen (maksut) ibadet cinsinden olmalı, başka bir ibadete vesile olan bir ibadet olmamalıdır. Mesela abdest almayı, ezân ve kamet okumayı, mescide girmeyi konu alan adak geçerli olmaz.
c) Adanan husus, adayan şahsın o anda veya daha sonra yapması gereken farz veya vacip bir ibadet olmamalıdır. Örneğin kişinin kılmakla mükellef olduğu namaz, tutmakla mükellef olduğu Ramazan orucu adak konusu olmaz.
d) Adanan şeyin meydana gelmesi ve yapılması maddeten ve dinen mümkün ve meşru olmalı, adak mal ise adayan şahsın mülkiyetinde bulunmalıdır. Bir kimsenin sahip olmadığı muayyen bir malı adaması geçersizdir. Sahip olduğundan fazlasını adaması hâlinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Ancak bir kimsenin ileride sahip olması kuvvetle muhtemel bir malla ilgili adağı geçerli sayılır. Mesela ileride miras yoluyla sahip olacağı malın adanması böyledir. Adak, başkasının mülkiyetinde bulunan bir malla ilgili olmamalıdır.
e) Adanan fiil Allah’a isyanı, bidat, günah ve mâsiyeti içermemelidir. Böyle olması hâlinde adak geçersiz olur.
“Bir daha içki içmeyeceğim, içersem bir ay oruç tutayım.” şeklinde gerçekleşmemesini istediği bir şarta bağlı olarak adakta bulunan kimse, bu şartın gerçekleşmesi durumunda dilerse adadığı şeyi yerine getirir, dilerse yemin keffâreti öder. Hanefîler bu durumda yemin keffâreti ödemenin daha isabetli bir davranış olacağı görüşündedir. Çünkü bu ahitleşme, sözü kuvvetlendirme anlamı taşıdığından yemin sayılmaktadır (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 3/738-739).
  En Son İncelediklerim
 Görüntülü Cevaplar  Sıkça Sorulanlar  Dini Bilgiler  Soru Sor
 Konular