İslam’ın getirmiş olduğu genel finans, iktisat ve ticaret esaslarına aykırı olmamak kaydıyla kâr-zarar ortaklığı adı altında yürütülen kurumsal ya da bireysel ticari işlemlerde ve bu işlemler sonucunda elde edilen kârın katılımcılar arasında paylaşılmasında dinen bir sakınca yoktur. Belirlenen esaslara uygun çalışmaları durumunda katılım bankalarının kâr hesaplarına para yatırmak ve iştirakçilerine vermiş oldukları kâr payını almak caizdir. Kâr payı oranlarının, banka faizlerine yakın veya eşit olması söz konusu işlemi faize dönüştürmez. Ancak İslam’ın genel muamelat esaslarına uymayan faiz gibi işlemler ise hangi ad altında ve kim tarafından yapılırsa yapılsın caiz değildir.
Buna göre katılım bankalarının kâr dağıtmak üzere topladıkları paraları fıkhen meşru alanlarda nemalandırmaları gerekir. Misal olarak katılım bankaları ticareti ve ortaklığı esas alan aşağıdaki şu işlemleri yapıyorlarsa bu bankaların dağıttıkları kâr helal olur:
1. Müşareke: Katılım bankaları ile iştirakçilerinin ortaklaşa sermaye koymasını, birlikte iş yapmasını ve meydana gelecek kâr veya zararı paylaşmasını esas alan ortaklık yapmalarıdır. Örneğin tarafların ortak sermaye ile fabrika kurup işletmeleri, inşaat yapmaları gibi.
2. Mudârebe: Katılım bankaları ile sermaye sahiplerinin emek sermaye ortaklığı yapmaları halinde fiilen ortaklığa dayalı ticaret yapmış olurlar. Mudârabe; bir tarafın sermaye vermek, diğer tarafın da bu sermayeyi işletmek ve kârı aralarında anlaştıkları belli bir oranda paylaşmak üzere, zarar ise işletmecinin kasıt, kusur ve sözleşme şartlarına aykırı davranışı yoksa sermayeden karşılanmak üzere kurdukları işletme türüdür.
3. Murabaha: Bir malın maliyetinin müşteriye bildirilmesini takiben maliyetin üzerine kâr eklenerek satılmasıdır. Buna göre bir malı peşin olarak satın alma imkânı bulamayan bir kimsenin, herhangi bir katılım bankasına giderek, söz konusu malı satın alıp kendisine taksitle satmasını talep etmesinde; katılım bankasının da müşterinin istediği malı peşin satın alarak üzerine kâr payı da ekleyip vadeli olarak müşteriye satmasında dinen bir sakınca yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; malın satışının ilk önce katılım bankasına gerçekleştirilmesi, sonra da katılım bankasının bu malı müşteriye satmasıdır. Bu alışverişte bahse konu malı satan firmanın muhatabı katılım bankası, katılım bankasının muhatabı da müşteri olmalıdır. Yani alınan malın faturası katılım bankasına kesilmeli, daha sonra yapılacak bir akitle de müşteriye satılmalıdır. Bunun mümkün olmaması halinde en azından; malı ilk önce katılım bankası adına satın alması için “katılım bankasının müşteriye yazılı bir vekâletname vermesi” ve katılım bankası ile müşteri arasında bundan sonra yapılacak sözleşmeye, “söz konusu malın, katılım bankası tarafından müşteriye satıldığına dair” bir cümle eklenmesi gerekir.
4. Leasing: Makine, teçhizat, taşıt aracı ve benzeri malların, bu mallara ihtiyaç duyan müteşebbislere bir kira sözleşmesi çerçevesinde kiralanmasını, kira süresi bitiminde de önceden belirlenen fiyat karşılığında kiralayana satışını esas alan orta vadeli bir finansman olup fıkhen meşru kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, katılım bankaları kâr-zarar ortaklığı hesaplarında topladıkları paraları yukarıda maddeler halinde yer verilen işlemler ve benzeri yöntemlerle işletiyorlarsa, o takdirde onların dağıttıkları kârları almak caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Öte yandan katılım bankalarının icra ettiği işlemleri araştırmak ise bu bankalarla iş yapan kişinin kendi sorumluluğundadır.