Kavme; namazda rükûdan kalkarken, secdeye gitmeden önce iyice doğrulmak ve en az “Sübhânellah” diyecek kadar ayakta durmak; celse ise namazda iki secde arasında oturup en az “Sübhânellah” diyecek kadar beklemektir. Celse ve kavme Hanefîlerde bir görüşe göre sünnet, tercih edilen görüşe göre ise vaciptir. Yanılarak terk edilirse sehiv secdesi yapmak gerekir. Bilerek terk edilmesi tahrimen mekruhtur, bu durumda namazın iade edilmesi gerekir. İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre ise celse ve kavme farzdır, bunun terk edilmesi ile namaz bozulur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/465; İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/22; Nevevî, Ravda, 1/223).
Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Hz. Peygamber bir gün mescide girdi, peşinden de bir adam gelerek namaz kıldı. Sonra gelip Hz. Peygamber’i selâmladı. O da selâmını aldı ve ona ‘dön ve namazını yeniden kıl’ dedi. Bu durum üç kez tekrar etti, sonuncusunda şöyle buyurdu: ‘Namaz kılacağın zaman tekbir al, sonra Kur’ân’dan bildiğin kolay gelen bir yeri oku, sonra rükûya eğil ve uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar rükûda kal. Daha sonra rükûdan kalk ve iyice doğrul. Sonra secdeye git ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar kal. Daha sonra iyice yerleşinceye kadar otur, sonra tekrar secdeye kapan ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar bekle. Bütün namazlarında böyle yap.” (Buhârî, Ezân, 122 [793]; Müslim, Salât, 45 [397]).
Bu itibarla namaz kılan kişinin namazını ta’dili erkâna riâyet ederek kılması büyük önem arz etmektedir. Ta’dil-i erkân özellikle rükûda, kavmede (rükûdan kalktıktan sonraki duruşta), secdede ve celsede (iki secde arasındaki oturuşta) söz konusu olur. Sonuç itibarıyla, tadili erkân açısından; rükûda, rükûdan doğrulmada, secde ve iki secde aralarında en az bir defa “Sübhânellah” diyecek kadar durmak gerekir (Zeylai, Tebyinü'l-Hakaik, 1/106).