Aile, İslâm’ın önem verdiği toplumsal kurumların başında gelmektedir. Kur'ân-ı Kerîm’in evlenmeyi teşvik eden âyetlerinin yanında (en-Nûr, 24/32; el-Bakara 2/187; er-Rûm 30/21) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kurulmuş bir aile yuvasının meşru bir gerekçe olmaksızın bozulmasını yeren hadis-i şerifleri de (Müslim, Radâ‘, 65 [1468]; Ebû Dâvûd, Talâk, 1 [2175], 3 [2177, 2178]; İbn Mâce, Talâk, 1 [2017, 2018]) dikkate alındığında ailenin oluşturulması kadar devamının sağlanmasının da dinimizce önemsendiği açıkça görülmektedir.
Bu bağlamda aile içinde meydana gelen tartışmalar büyütülmemeli ve aile yuvası öfkeye kurban edilmemelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) öfkeli kimsenin kendisine hâkim olmasını; olumsuz sonuç doğuracak tasarruflardan kaçınmasını, abdest alma ve bulunduğu ortamdan ayrılma gibi sakinleştirici yöntemleri uyguladıktan sonra akl-ı selim ile karar vermesini tavsiye etmiştir (Buhârî, Edeb, 76 [6114], “Aḥkâm”, 13 [7158]; Müslim “Birr”, 107, 108 [2609], Aḳżıye, 16 [1717]; Nesâî, Ḳuḍât, 18 [5406]; Müsned, 4/226 [18014]; 5/152 [21386]).
Öfke hâlinde yapılan boşama konusunda fakihler öfkenin derecesine göre üç farklı görüş beyan etmişlerdir. Buna göre:
a) Eda ehliyetine sahip, aklı ve şuuru yerinde, ne söylediğinin farkında olan kişinin öfkeyle söylediği talâk sözü ittifakla geçerlidir.
b) Öfke hâlinde akıl ve şuurunu tamamen kaybeden, ne dediğini bilmeyen cinnet halindeki kişinin talâkı ittifakla geçersizdir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 3/244).
c) Ne dediğini bilse bile itidâlini kaybedecek ve sağlıklı düşünemeyecek şekilde öfkelenen kişinin yaptığı boşama da geçersizdir. (İbn Kayyim, İ’lâm, 5/455-456; Zâdü’l-meâd, 5/195-196). Din İşleri Yüksek Kurulu, bazı âlimlerin benimsediği bu görüşü tercih etmektedir.