Dini kaynaklarımızda ölüm, ıstılah olarak ruhun bedenden ayrılması şeklinde tarif edilmekle birlikte bu ayrılışın zamanı ve şekli tanımlanmamıştır. Bu itibarla ölümün hangi şartlarda ve ne zaman gerçekleştiğinin belirlenmesi, yani ölümü tanımlamak tıbbın alanına girmektedir.
Günümüzde birtakım tartışmalar olsa da hem tıp hem de hukuk çevrelerinde genel kanaat, beyin ölümünün “ölüm” olduğu yönündedir. Nitekim Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliğinde organları alınacak kişinin beyin ölümünün gerçekleşmiş olması gerektiği ifade edilmiş ve “Beyin ölümü, klinik bir tanıdır ve bütün beyin fonksiyonlarının tam ve geri dönüşümsüz olarak kaybıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu doğrultuda Din İşleri Yüksek Kurulu konuyla ilgili mütalaasında; “Yaşam destek ünitesine bağlı bir kişi; beynin kesin olarak bütün fonksiyonlarını yitirdiğine ve bu durumdan geri dönüşün artık imkansız olduğuna uzman tabiplerce karar verilmesi şartıyla yaşam destek ünitesinden çıkarılabilir” diyerek beyin ölümünü ölüm olarak değerlendirmiştir (Din İşleri Yüksek Kurulu, 14.12.2006 tarihli mütalaası).
Nitekim Mecmau’l-Fıkhi’l-İslami başta olmak üzere İslam dünyasının önemli fetva kurulları da beyin ölümünü “ölüm” olarak kabul etmiştir (Kararatu ve Tavsiyatu Mecmei’l-Fıkhi’l-İslami, BAE, 2011, Karar no: 17 (5/3), s. 114-115)