Namazlardan sonra, ciddi bir mazeret bulunmadığı durumlarda, yerinden hemen ayrılmayıp bir süre daha zikir ve tesbîhâta devam etmek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.s.), namazların ardından bunun yapılmasını teşvik etmiş, bir kişi namaz kıldığı yerden ayrılmadıkça meleklerin ona dua etmeye devam edeceğini haber vermiştir (Buhârî, Salât, 87 [477]; Müslim, Mesâcid, 272 [649]). Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.s.), sabah namazından sonra Haşr sûresinin son üç âyetinin, geceleri de Bakara sûresinin son iki âyetinin okunmasını tavsiye etmiştir (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 10 [5009]; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 22 [2922]). Sabah namazı dışında Hz. Peygamber’in (s.a.s.) namazlardan sonra okunmasını tavsiye ettiği özel bir aşır ya da sûre yoktur. Bununla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’de, “Namazı kılıp bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken de (daima) Allah’ı anın.” (en-Nisâ, 4/103) buyrulması, hem bu konuda bir genişliğin bulunduğunu hem de zikir ve tesbîhâtın yalnız namazla sınırlı olmadığını ifade etmektedir. Namaz dışındaki kıraat, zikir ve tesbîhâtta asıl olan, bunları herkesin kendi başına yapmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki uygulama bu yöndedir. Ancak daha sonraları tesbîhâtın müezzinin rehberliğinde topluca yapılması ve ‘aşır’ okunması bazı ülkelerde yaygınlaşmış, günümüze kadar da uygulama bu şekilde gelmiştir.
Buna göre, ikindi namazından sonra aşır okunması konusunda herhangi bir rivâyet bulunmamakla birlikte yukarıdaki âyet ve hadisler ışığında, din tarafından vacip kılınmış olduğu inancına kapılmamak kaydıyla Kur’ân okunmasında bir sakınca bulunmadığı söylenebilir.