Zamanında zekâtını vermeyen bir kişi, daha sonra fakir düşer ve zekât borcunu ödemeden ölürse zekât sorumluluğundan kurtulamaz. Bu durumdaki kişi mirasçılarına, zekât borcunu ödemeleri hususunda vasiyette bulunmalıdır. Şâyet vasiyet etmeden ölürse günahkâr olur. Geride kalan varisleri onun adına zekâtı verirlerse bu borçtan kurtulacağı ümit edilir.
Bir malda zekât borcu doğduktan sonra mal çalınma, kaybolma, gasp gibi istem dışı bir yolla telef olsa; mükellef ödeme gücüne sahip olsun veya olmasın, Hanefîler'e göre o malın zekât sorumluluğu ortadan kalkar. Mal bulunmayınca, zekât da gerekmez. Diğer fakihlere göre ise zekât sorumluluğu devam eder. Mükellefin onu ödemesi gerekir. Ancak bağış veya satış yoluyla elden çıkartılmış olan malın zekâtının verilmesi gerektiği ittifakla kabul edilmiştir (bkz. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 2/266; Bilmen, İlmihal, 321-322).