İnsanlar ancak yapabileceklerinden sorumludurlar. Zira dinimiz, kişiye güç yetiremeyeceği yükü yüklemez. Dolayısıyla kişi gücü neye yetiyorsa onu yapmakla mükelleftir (el-Hac, 22/78; el-Feth, 48/17). Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar” (el-Bakara, 2/286) buyurmuştur. Bu ilke, ibadetlerin kişiye gerekliliği konusunda olduğu gibi ibadetlerin yerine getirilmesi hususunda da geçerlidir. Mesela, aklı olmayana namaz farz değildir.
Buna göre, abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi de olmayan kişi, teyemmüm ederek namazlarını kılar.
Kolları ve ayakları sağlam olduğu hâlde, temiz su ve temiz toprak kullanmaktan aciz olan veya ağır hasta olan kişi, kendi başına abdest alıp teyemmüm edemediği gibi bu konuda kendisine yardım edecek birini bulamıyorsa abdestli olmasa bile, yapabiliyorsa vakte hürmeten namaz kılanların hareketlerini yapar, iyileştiğinde yine namazlarını kaza eder (Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, 2/102). Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen görüş bu şekildedir (Nevevî, el-Mecmû‘, 11/323). Hanbelîlere göre ise bu hâldeyken namaz kılınabileceğinden daha sonra kaza edilmesi de gerekmez (İbn Kudâme, el-Muğnî, 1/184).
Kolları ve ayakları olmadığı için abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi bulunmayan kişi, teyemmüm de yapamayacak durumda ise bu kişiye abdest ve teyemmüm yükümlülüğü yoktur. Kendisini abdestli gibi kabul ederek, kılabildiği şekilde namazlarını kılar. Bu namazları daha sonra kaza etmesi söz konusu değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, 2/125; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/102).